Tulle Dime

Tulle Dimensions. Gerçek ya da kurgu muydu, yoksa gerzek ve karga mıydı?

26 Şubat 2012 Pazar

Hamster Tekeri ve Tekere Sokulan "Neden" Çomağı











Bu ara çevremde çok sayıda kişide gördüğüm bir sorundan bahsetmek istiyorum. Buna “Hamster Tekerleği Sendromu” adını taktım.
Çok kısaca insanın farkında olarak veya olmayarak aynı hataları yapması ve kendini sadece kişilerin değiştiği aynı olaylar içinde bulması. Bunun farklı versiyonları var. Mesela bazen aynı insanla yaşanabilir olanı var. Bu da var olan problemleri görmezden gelerek ya da kabul etmeyerek bitmiş olan bir şeye uzatmaları oynatmak. Kendi açımdan bu tarz bir hamster tekerinden kurtulmam zamanımı aldı. Bunun bir hamster tekeri olduğunu fark etmem ve çözümlemem ise daha da zamanımı aldı. Siz siz olun gençler, bir problem varsa üzerine gidin.
Neyse, benim bahsetmek istediğim bir hamster tekerinin içinde olup olmadığınızı fark etmek.
-          Neden hep aynı şeyler başıma geliyor?
-          Neden hep hebelenin hübelesi hebeliyor?
Anahtar soru “Neden hep”. Eğer bu sorunun sorulduğu bir olaylar silsilesi varsa hayatınızda, tebrik ederim, sizin de bir tekeriniz var!
Bu çok karmaşık görünen, bir türlü cevap verilemeyen sorunun cevabını vereyim, sizi zahmetten de kurtarayım: Sen! Evet duyulmak istenmeyen bir gerçek.
Hayatta karşısına çıkan insanları kişinin kendisi seçiyor. Beğenin ya da beğenmeyin.
Hamster tekerinin başlıca sebeplerinden biri, kaybetme korkusu. Son derece mantıklı. Yalnız hamster tekerinde iken sadece zaman uzuyor, sonuç aynı, sorun bu. Eğer hamster tekeri kaybetmemeyi sağlasaydı yine oluru var derdim. Ama sağlamıyor, sağlamadığı gibi de sermayeden yiyor.
Bu tekeri kırmanın tek yolu da “Neden hep” sorusunu “Neden seçtim” sorusuna dönüştürmek. Kontrolü hissedin, vitesin başına kendinizin geçtiğini görmek nasıl olur bir hayal edin.
Biliyorum zor. Ama sonuç aynı ise üstelik hamster tekerinde daha fazla zarar görüyorken, sadece yavaş ve uzun olduğu için farkına daha geç varılıyorken, böyle yapmak popo üstü düştüm hissi verebilir. Yine de  kesinlikle zararı da çok daha az verir.
Benden söylemesi.

25 Şubat 2012 Cumartesi

Vişne Böceği


Baktım, duvarda asılı bir böcek.
Vurdum.
Beyaz duvarda vişne lekesi kaldı.
Çekirdeği avucuma battı,
Etimi kesti, kanıma karıştı.
Şimdi vişne rengi akıyor kanım.

13 Kasım 2011 Pazar

Bay Miyazaki


Dünya'nın manevi oğluydu Miyazaki.
Onun için atan her kalp annesinin kalbi,
Sabahtan akşama kadar dinlerdi bilmediği ve düşlerine giren diyarlardan duyduğu tam tam seslerini.
Annesini severdi, çünkü bilirdi çok ama çok sevilirdi.
Miyazaki bir gazete gördü bir gün.
Bilmediği ve düşlerine giren o diyarlardan birinde bir deprem olmuştu. 
Kulak kabarttı gördüğü manşete: kalplerin her zamanki güçlü tam tam sesleri yankılanmıyordu; zayıf, belli belirsiz bir yağmur sesi. "Moloz" adı verilen bir canavarın kendilerini esir tuttuğunu söyledi yağmur damlaları. 
Miyazaki bir deli oğlan: "Bilmediğim diyardır ama bildiğim annemdir." diyerek düştü yollara. 
Kaç yağmur sesinden kaç tane kalp yarattı o gün. Elleri, gözleri, kanı ile dövüştü Molozla. Var gücü ile kaçtı Canavar. 
Miyazaki yorgun ve bitkin bir halde dolaşırken bir tüccara rastladı. 
Tüccar denilenin annesinin reddettiği oğullarından olduğunu söyleyemediler ona. Şıkır şıkır para seslerinden duyuramadılar seslerini.
Tüccar kendisini kardeşi sanan Miyazakiye hiç anlatmadı bunu. Gel kardeşim dedi, seni benim yerime götüreyim. Dinlen biraz.
Miyazaki bir deli oğlan: "Bilmediğim diyardır ama bildiğim kardeşimdir." diyerek düştü tüccarın peşine.
O akşam bir daha hiç uyanamadı. Moloz tüccarla anlaşıp yine saldırmıştı.
Bir yağmur damlası oldu önce. Sonra duyulmaz oldu. 
Uzak diyarlarda yaşayan biri bir gazete gördü o gün.
"Güle güle Miyazaki".


29 Ağustos 2011 Pazartesi

Ormandaki haydutlar


"...ben istemem, yapamam, boğuluyorum, anlıyor musun Tom? Ormanları, ırmakları, denizleri, ahırları seviyorum ben. Keşke mağaradan hazine yerine silah bulsaydık, o zaman haydutlar gibi ormanda özgür yaşardık, ne iyi olurdu..."

tom sawyer-mark twain

Hata Fraktalı


"Sevgi ve hayranlığı birbirine karıştıran çocuk, hep derdim sana aynı değil, anlamazdın. Ben de aynı sanrıya düşmüştüm zamanında. Hayran olduğun kişi gerçeğine karşı savaşır kafanda. Gerçeği görünce ilk yaptığın karşı tarafa haksızlık yapmak olur. Çok sonra anlayacaksın farkı... Şimdi git dolaş, biraz düş kalk. Bir gün kendini bulduğunda da sana hayran biri gelir ve alman gereken son dersi alırsın... Aslında güzel bir hata fraktalıdır bu... Şimdi git." 
                                                                                      

27 Şubat 2011 Pazar

insanı sevgiye net cümleler değil karmaşık bahaneler yakınlaştırır


Neden kısa ve net cümlelerle konuştuğunda hep yanlış anlaşılma ihtimalin en yüksek orana çıkar? 
Gerekçeni bir bahane ile evlendirip olabildiğine karışık sununca ise hemen kabul görür? 
Aklı başında yetişkinlersek, karşımıza "öyle uygun görmüş demekki" diyebilecek kadar güvenmiyorsak, neden herkesi canım yavrum dostum cicim tatlım gibi sevgi kelimelerine boğup vıcı vıcı iilşkiler kurarız ki?
İnsanı günümüz sevgisine net cümleler değil karmaşık bahaneler yakınlaştırır mı demek lazım bu durumda. 
Hani yukarıdaki resimdeki gibi "fraktal"lar vardır. Birim bir desenin sürekli tekrar edilmesi ile oluşturulan şekiller. Birim desen ile bütün şekli yanyana koydugunda ise onlarda aynıdır.


kıssadan hisse: bahane olsun olmasın her gerekçe çıplak ya da fraktal yapısında, yine aynı değil mi?

26 Aralık 2010 Pazar

Bir yerde yabancı olmak


Hani herkesin aklında kendine ait bir resim vardır ya zamanla değişime uğrar, ya da zamanla gerçek olana daha fazla yaklaşırsınız, benimki de otuzuma bir kala böyle bir dönüşüm.

Kendimi aykırı biri olarak değerlendiremem, ama aykırıkları görmeyi seven biriyim. Neden böyle, neden çizginin dışındaki insanları seviyor ve normal olanlardan sıkılıyorum bilmiyorum. Çünkü ben gerçekten çizgi dışı biri değilim. Eskiden kafamda kendimi bir nevi savaşçı, güçlü, cesur vs vs olarak kodlardım, mesela bugün biliyorum ki fazla hassas, güçlüden çok kendi kendine yetmesini bilen, tartışma ve kavgadan nefret eden, güvende olmayı seven biriyim. 

Değişmeyen şey hala aykırı insanlara olan ilgim:) Sanırım bu kafasında bir ütopyayla dünyaya gelen birinin görmek istediği izdüşümleri ile ilgili. Herkesin her çeşit kimliğin içinde bulunduğu bir toplumda yaşamayı hayal etmişimdir her zaman. Mesela bir kişinin bile bir diğerine benzemediği bir toplum düşünün. O zaman insanları bir arada tutan şeyler bugüne kadar savaşlara sebep olan din, ırk, töre, ahlak vs olmayacaktı, ne olurdu peki? 

Dedim ya bir ütopya ise düşlenen, e düşünen de deha değilse çözümlemeler hep pozitif oluyor: İnsanlar bu kavramlardan sıyrılabilselerdi, nasıl yaşarlardı sorusu hep kafamı kurcalamıştır. Eskiden Hemingway'in kitabını çok beğendikten sonra kim diye araştırırken bir "dünya vatandaşı" kavramı olayı çıktı önüme. Kavramdan çok etkilenmiştim. Sonradan aklımdaki bu ütopya farklı kültürlerden örnekler gördükçe değişime uğradı yine: Bu kez herkesin birbirinden farklı değil, birbirinden farklı toplulukların (ama çok sayıda değil) bir arada yaşadığı bir düzen. Kapı komşum amazon olsun mesela, karşı komşum Arap falan.

 Belki bu sebepten daha aykırı demeyeyim de farklı hayat ve tercihler ilgimi çekiyor. Bana yeni bir şeyler öğretebileceklerini düşünüyorum. Öğrenebilir miyim o ayrı soru. Çünkü birşeyi kendi doğal durumunda gözlemek lazım. Aykırıkların gizli yaşandığı bir yerde doğallık da bozuluyor ister istemez. Ben de organik elma yemektense gdo ile idare ediyorum:) Belki organik olanları görmek için harekete geçme zamanım  geldi de geçiyor. Şu yurt dışı seyahat işini planlamam lazım.