Tulle Dime

Tulle Dimensions. Gerçek ya da kurgu muydu, yoksa gerzek ve karga mıydı?

15 Ağustos 2010 Pazar

Süleyman Abla









Bir yaz günüydü. Bundan yıllar önce, henüz yeni yetme bir kızken Şaşkınbakkal'dan Fenerbahçe'ye kadar olan sahil yolunda yürüyüş yapıyordum. O zamanlar Caddebostan plajı henüz yapılmamıştı.

Onun yerine kayıkların çekildiği bir alan, oranın gediklisi birkaç balıkçı ve hala bugün de duran iskele vardı. O zamanlar hobi edinme anlayışım ince bir zevkten çok maymun iştahlılıktan kaynaklanan kısa süreli meraklar silsilesi ile tam gaz devam etmekteydi. O günlerde balık tutmak çok merak ettiğim ve gözümde bin türlü gizemli perdenin arkasına bürünmüş bir şeydi. Tam Caddebostan'da ki o alana geldiğimde yan yana balık tutmakta olan 3 kişiye rastladım. Ellerinde de şu çok büyük olan oltalardan... Hali ile gözlerim kamaştı, hemen içlerinden en şişman olanına yanaşıp (şişmanları hep daha sempatik bulmuşumdur): "Affedersiniz" dedim, "şu elinizdeki oltaları nasıl kullanıyorsunuz?". Adam bana doğru döndü, gülümseyerek: "Ne yapacaksın bakalım?" dedi.

Bende merak ettiğimi söyleyip fiyatını sordum. O zamanın parası ve benim yaşım itibarı ile oldukça yüksek gelen bir rakam söyleyince ben "yaaaaa" diyerek teşekkür ettim ve tam oradan uzaklaşacakken arkamdan "Kızım! Kızım!" diye bağırdı. Geriye dönünce balık tutmayı sevip sevmediğimi sordu. Bende tam bilmem diyecekken, "Benim on dakika bir yere gitmem lazım, benim yerime sen oltaya göz kulak olurmusun?" diye sordu. Olur mu dedim, o da olur olur diyerek elime oltayı tutuşturdu ve on dakikaya orada olacağını söyleyerek uzaklaşmaya başladı. Ben elimde olta ile kalakaldım. Yandakiler oturmamı söyleyip oltayı nasıl tutacağımı gösterdiler. Tabi benim olur mu kısmı aklımdan uçtu gitti, heyecanla başladım oltayı sallamaya!

Yalnız sallarım sallayamam, taşa takılır, tişörtüme takılır, beceremedim kısacası. Ve her beceremeyen insan gibi beş dakikaya kalmaz sıkıldım... Öf nerde bu adam derken gerçekten de on dakikaya kalmaz omzuma bir el pat pat vurdu. Bir baktım amca. "Ay iyiki geldiniz amca" dedim minnetle. Maviş maviş gözlerini kırpıştırarak güldü o da. "Noldu sevdin mi?" diye sorunca, "çok sıkıldım be amca" dedim. O da yine gülerek bu işlerin emek istediğini söyledi. Ardından aramızda şöyle bir konuşma oldu...
- Emek istiyor mu bilemem de hakikaten çok sıkıldım amca, ha ha ha. Peki size bir şey soracağım, bana nasıl güvendiniz de oltayı verdiniz? - Yanına bak. (Yanında diğer oturan iki kişiyi kastediyordu.) Bir de arkana bak. ( Arkaya daha geriye baktığımda minik taburelerde oturan bir grup balıkçı gördüm. ) Onlar sana göz kulak oluyorlardı. Bu arada kızım benim adım Süleyman. Canın ne zaman böyle balık tutmak isterse gel buraya, beni sor Süleyman Abla de, gösterirler.
- Süleyman Abla mı! (Gülsem gülemem ayıp ama dayanamadım gülmeye başladım.) Öhhö öhhö, affedersin amca, da neden Abla?
- Sorma kızım, bunlara diyorum laf anlamıyorlar, Allah'tan sakalla göbek kurtarıyor dedi gülerek...
Yanındakiler "Ablacım, neden öyle diyorsun?" diyerek gülmeye başladılar. Meğer bu Süleyman Abla çok yardımsever bir insanmış. Kimin ne derdi olursa koşturduğu için "Güzin Abla" gibisinden başlayarak zamanla "Süleyman Abla" demeye başlamışlar adamcağıza... Daha sonra neden bilmem onu görmeye gitmedim.

Sonra Ankara'ya taşındık, derken birgün yine yolum oradan geçerken aklıma düştü. Caddebostan iskelesinde oturan iki kişi gördüm, yanlarına yaklaşıp, "Pardon dedim, burada eskiden bir Süleyman Abla diye birisi vardı. Haberiniz var mı acaba?". Adamlar hem sıcağın hem de içtikleri bira mı şarap mı neyse, onun etkisinden de olsa gerek mal mal yüzüme baktılar.. Sonra biri diğerine döndü: "Memet la, Süleyman Abla mı dedi bana mı öle geldi?" dedi. Öbürüde "Valla öle dedi abi." deyince dönüp gene mal mal bana baktılar. Bende korktum, "eee yok bir şey yok yok" diyerek koşarak uzaklaştım oradan.

Canım Süleyman Abla nerelerdesindir kim bilir...

"Denizi daima seveceğim. İçimdeki her şeyi hep barışçı bir hale getirecek". demiş Albert Camus "Amerikan Günlükleri"nde... Ben de denizin insanlar üzerinde bir etkisi olduğuna inanıyorum. Dahası denizle çok fazla haşır neşir olan insanların ruhlarının da, "su gibi" derler ya, berraklaştığını düşünüyorum. Süleyman Abla ile tanıştığım o yaz ruhlarının berraklaştığı gibi, karşıdaki insanları sezme yeteneklerinin de arttığına inandım...

2 inandım inanmadım kuyuya taş atayım diyenler:

süleyman abla gerçek mi şüphe ettim)
 
ben de ediyorum şu anda:)